Geçen senelerdeki müsilajın ardından Marmara Denizi'ndeki balık tür çeşitliliği yaklaşık yüzde 25 azaldı. Köpek balığı ve vatoz gibi türlerin sayı, miktar ve biyokütlelerinde ise yüzde 100'e yakın artış tespit edildi.
"Müsilajın Marmara Denizi’ndeki Balıklarda Tür Değişimlerine Etkisinin Belirlenmesi (Mar-Bal)" başlıklı proje, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi arasında imzalanan protokol kapsamında hayata geçirildi.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı,, ekonomik bir sektör olan balıkçılığın ve balık türlerinin müsilajdan nasıl etkilendiğini ortaya koymak üzere böyle bir projeye başladıklarını, müsilaj öncesi yapılan akademik çalışmalarla kıyaslamak üzere benzer şartlarda araştırmalar gerçekleştirdiklerini söyledi.
Türkiye denizlerinde yılda yaklaşık 300 bin ton civarında balık avlandığı ve bu miktarın 20 bin tonunun Marmara Denizi'nden geldiği bilgisini veren Sarı, "Marmara Denizi, yüzde 7-8 civarında bir pay oluşturuyor ama orijinal yapısı gereği bu paydan çok daha farklı bir öneme sahip. Çünkü Marmara Denizi bir biyolojik koridor. Bazı balıklar için üreme, bazı balıklar için kışlama, bazı balıklar için barınma alanı ve bazı balıklar için geçiş noktası. Onun için Marmara'da müsilaj yüzünden ortaya çıkacak bir durumun mutlaka Karadeniz'i, Akdeniz'i ve Ege'yi etkilemesi söz konusu. Bu da ekonomik bir faaliyet olan balıkçılığı doğrudan etkileyeceği için bizim takip etmemizi gerektiren bir durum." ifadelerini kullandı.
Sarı, proje kapsamında Çanakkale Boğazı'nın girişinden başlamak üzere Erdek, Bandırma ve Gemlik Körfezi, Yalova, Armutlu sahilleri, İzmit Körfezi, İstanbul Boğazı, Avcılar, Silivri, Tekirdağ ve Şarköy olmak üzere 10 istasyon belirlediklerini, bu istasyonlarda 2023'ün mayıs ve ağustos aylarında iki ayrı araştırma avcılığı yaptıklarını anlattı.
80'den fazla noktadan alınan örneklerin laboratuvar ortamında tür teşhisinin yapıldığını, boylarının, ağırlıklarının ölçüldüğünü, cinsiyetlerinin ve yaşlarının belirlendiğini aktaran Sarı, bu çalışmaların ardından balık tür çeşitliliğindeki değişime dair bulgulara ulaştıklarını belirtti.
Müsilajın, kıyıdan 30 metre derinliğe kadar Marmara Denizi'ndeki sünger topluluklarının topluca ölümüne ve mercanlarda yaklaşık yüzde 30 kayıp yaşanmasına neden olduğunu ve balık tür çeşitliliğinin de bundan etkilendiğini aktaran Sarı, şu tespitleri paylaştı: "Müsilaj yüzünden Marmara Denizi'ndeki balık tür çeşitliliğinde yüzde 25 civarında bir azalma var. Biyokütle anlamında bakacak olursak yüzde 20 civarında bir azalma söz konusu. Bizim daha çok avladığımız hamsi, istavrit, kolyoz, lüfer, sardalya gibi türlerin miktarında yüzde 20 civarında azalma var. Öte yandan köpek balığı, vatoz gibi türlerin hem sayısında hem miktarlarında hem de biyokütlesinde yüzde 100'e yakın artışlar söz konusu."
Hamsi, istavrit, lüfer ve sardalya gibi pelajik (yüzeye yakın) balıklarda gözlenen azalmanın müsilajla birlikte aşırı avcılığa da bağlı olabileceği değerlendirmesinde bulunan Sarı, avcılığı yapılan dip balıklarıyla köpek balığı ve vatozlardaki artışın müsilaj sonrası dönemde dip bölgede azalan çözünmüş oksijenle ilişkilendirilebileceğini ifade etti.
Sarı, şunları söyledi: "Müsilajdan önce diplerde daha fazla oksijen varken müsilajla beraber oksijen azaldı ve bu hayvanlar derinlerden daha kıyıya doğru geldiler. O zaman ne oldu? Müsilajdan önceki benzer derinliklerde avcılık yaptığımızda ağla karşılaşmayan, ağlardan çıkmayan bu hayvanlar müsilaj sonrasında avcılık yaptığımızda ağdan çıkmaya başladı. Balıkçılarla konuştuğumuz zaman onların da müsilajdan sonra köpek balığı ve vatozdan çok şikayetçi olduklarını gördük. Halbuki bunlar koruma altında türler ama bütün balıkçıların attıkları ağlardan köpek balıkları, vatozlar çıkmaya başladı. Biz buna dikey oksijen sıkışması diyoruz. Yani sınırlı bir habitatın içine sıkıştı hayvanlar."
Elde edilen sonuçların balıkçılık yönetiminde alınması gereken kararları net bir şekilde ortaya koyduğunu dile getiren Sarı, atılması gereken öncelikli adımları, bir biyolojik koridor olan boğazların hep açık bırakılması, Marmara'daki balık popülasyonunun artırılabilmesi için boğazlardaki her türlü avcılığın tamamen durdurulması ve avcılık faaliyeti yapan balıkçıların bundan zarar görmemesi için balıkçılığa yönelik sübvansiyonların bu amaçla kullanılması şeklinde sıraladı. Sadece Marmara Denizi'nde değil diğer tüm denizlerdeki biyolojik çeşitliliği ve sağlığı korumak için ekosistem esaslı balıkçılık yönetimine geçilmesi gerektiğinin altını çizen Sarı, "Biz sadece yediğimiz balıkları düşünüyoruz. Soframıza gelen 100 gramlık, 200 gramlık ya da 1 kiloluk balığı esas alıyoruz. Eğer sofranıza balık geliyorsa denizin geri kalan kısmıyla ilgilenmiyoruz ama benim 1 kilogram hamsiyi, sardalyayı soframa koyabilmem için Marmara'daki 3 bin türün sağlıklı şekilde yaşıyor ve birbiriyle etkileşimini sürdürüyor olması lazım. Bunun için de Marmara Denizi'nde koruma alanları oluşturmamız gerekiyor." diye konuştu.
Özellikle sayısında artış tespit edilen köpek balığı ve vatoz gibi koruma altındaki türlerin neslinin devam edebilmesi için 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Eylem Planı'nın acilen uygulanması gerektiğine değinen Sarı, sözlerini şöyle tamamladı.
"Büyükada ile Maltepe sahili arasındaki yaptığımız bir örneklemede ağustos ayında 1 trolden 1 ton balık çıktı. Bu 1 tonun 50 kilogramı kemikli balıklar, geriye kalan 950 kilogramı köpek balığı ve vatozdu. Derdimiz bilimsel araştırma olduğu için biz hızlı bir şekilde onları ölmeden denize iade ettik. Peki balıkçı ağından çıktığında balıkçı bunu hangi hassasiyetle ve gayretle denize gönderecek? Tabii ki onlar da istemiyorlar köpek balıkları, vatozlar ölsün ama derdi bu değil ki. Onun derdi pazara sunacağı balıklar. Bu yüzden şu anda bunlar telef oluyor. Eğer önümüzdeki yıllarda Marmara'nın kirlilik yükünü azaltmazsak hem ulusal ve uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan bu türler hem de diğer balık türleri yoğun şekilde azalmaya devam edecek."